-->
Painkiller, klasik seriyi modern grafiklerle geri getiriyor; yoğun aksiyon, kaotik dövüşler ve karanlık atmosferle nostaljiyi yeniden yaşatıyor.
Klasik FPS oyunlarının saf, filtresiz, “düşünme – nişan al – patlat” mantığını özleyenler için 2025 yılı bir dönüm noktası oldu: Painkiller geri döndü.
Evet, 2004’te başlayan o şeytani serüven yeniden karşımızda. Ancak bu kez daha karanlık, daha görkemli ve biraz da daha karmaşık.
Benim için Painkiller, “oyun dünyasında saf aksiyonun son kalesi” anlamına gelir. Ve yeni sürüm, bu kaleyi koruyabilmiş mi? Cevap: Hem evet, hem hayır.
Yeni Painkiller’ın hikayesi, serinin özünü koruyarak başlıyor: ölüm, kefaret ve sonsuz savaş.
Karakterimiz bir kez daha kendini “araf”ta buluyor. Hayatında yaptığı hatalar yüzünden cennetin kapıları ona kapanmış, ama kurtuluşun bir yolu var: cehennem ordularını yok etmek.
Bu klasik yapı, aslında Painkiller’ın ruhuna uygun. Oyunun derdi size derin bir hikâye anlatmak değil, sizi o hikâyenin tam ortasına fırlatmak.

İlk sahneyle birlikte bir mezarlıkta uyanıyorsunuz. Yağmur yağıyor, sis çökmüş, uzaktan çan sesleri geliyor. Elinizde tanıdık bir silah: meşhur Painkiller.
Daha ilk dakikada bile atmosfer sizi içine çekiyor. Oyunun gotik mimarisi, devasa yapılar, iblis heykelleri, paslı demir köprüler ve kana bulanmış duvarlarla dolu.
Bazı mekanlar neredeyse bir kabus tablosu gibi. “Bu dünyada hiçbir şey kutsal değil” hissi, ekranın her köşesinde size bakıyor.
Grafikler günümüz standartlarında etkileyici. Unreal Engine altyapısı sayesinde ışık-gölge geçişleri ve parçacık efektleri oldukça tatmin edici.
Ateşin yansıması, mermilerin duvarlarda bıraktığı izler, düşmanların patlayarak dağılması — hepsi özenle işlenmiş.
Ama en çok etkileyen şey, atmosferin kendisi.
Painkiller 2025, oyuncuya “bu cehennemi sen yarattın, şimdi temizle” diyor gibi.
Painkiller’ı diğer FPS’lerden ayıran şey her zaman oynanışındaki ritimdi.
Bu oyunda siper almak, yeniden doldurmak ya da beklemek yok. Sürekli hareket etmelisiniz.
Her oda, sizi dalga dalga düşmanlarla karşı karşıya bırakan bir arena gibi tasarlanmış.
O eski usul “hareket etmezsen ölürsün” kuralı hâlâ geçerli.
Ancak 2025 sürümü klasik yapıyı biraz modernleştirmiş. Artık zıplama, dash (hızlı sıçrama), kanca atma gibi hareket mekanikleri var.
Bunlar oyuna ciddi bir dinamizm kazandırmış. Mesela bir iblis grubunun arasına dalıp kanca ile yukarı zıplayıp ardından havada “stake gun” ile bir tanesini duvara çivilemek… tam anlamıyla FPS nirvanası.

Painkiller denince silahlar ayrı bir efsanedir.
Bu oyunda hem klasik hem yeni silahlar mevcut.
Silah hissiyatı mükemmele yakın. Her mermi, her patlama tok bir sesle size “vuruyorum” hissini yaşatıyor.
Kan, kemik, duman ve metalin birleştiği o kaos anlarında oyunun temposu adeta sizi hipnotize ediyor.
Painkiller hiçbir zaman kolay bir oyun olmadı. Bu sürüm de o geleneği bozmadı.
Her bölümde onlarca farklı düşman tipiyle karşılaşıyorsunuz: zırhlı şövalyeler, kanatlı iblisler, lanetli rahipler, çıldırmış kasaplar…
Bazı düşmanlar öylesine grotesk ki, sadece tasarımlarını izlemek bile rahatsız edici bir keyif.
Boss savaşları ise apayrı bir gösteri.
Bir tanesiyle katedralin ortasında savaşıyorsunuz: devasa, zırhlı bir melek düşmüş. Kılıcıyla bir vuruşta sizi haritadan silebiliyor.
Bir diğerinde, cehennemin en derininde, tamamen ateşten oluşan bir yaratıkla karşılaşıyorsunuz. Her patlamada ekran sarsılıyor.
Bu anlar oyunun doruk noktası. Painkiller 2025, boss savaşlarını görsel bir şölen haline getirmiş.

Yeni Painkiller, modern bir dokunuş olarak co-op (çok oyunculu) sistemi getiriyor.
İsterseniz üç arkadaşınızla birlikte cehennemi temizleyebiliyorsunuz.
Her karakterin kendine özgü bir yeteneği var.
Ben genellikle “Sol” karakteriyle oynamayı tercih ettim. Yüksek dayanıklılığı ve kısa menzilli patlayıcı silahlarıyla klasik “ön safta ölüm” rolüne cuk oturuyor.
Arkadaşlarla oynarken tempo inanılmaz artıyor; harita kaosa dönüşüyor, ekranın her tarafı kan ve ateş içinde kalıyor.
Ancak bu modun dezavantajı da var: tek başına oynamayı sevenler için oyun biraz “eksik” hissettirebiliyor.
Botlar mevcut ama yapay zekâ çok da etkileyici değil.
Yine de yalnız oynamak isteyen biri olarak, oyunun o tek kişilik arena kaosunu yeterince hissettiğimi söyleyebilirim.
Painkiller her zaman müziğiyle konuşulmuştur.
Yeni versiyon da bu mirası gururla taşıyor.
Metal gitarlar, gürleyen davullar ve orkestral fonlar bir arada.
Savaş başladığında tempo anında yükseliyor, riff’ler adeta mermilerle birlikte dans ediyor.
Müziğin tempoya göre dinamik olarak değişmesi, adrenalin seviyesini sürekli yukarıda tutuyor.
Bazı bölümlerde ise sessizlik hüküm sürüyor — sadece rüzgarın uğultusu, uzaktaki çan sesleri ve düşman nefesleri… O anlarda bile tedirginlik hissi hiç kaybolmuyor.

Ses efektleri de bir o kadar güçlü.
Her silahın kendine özgü bir yankısı var.
Stake Gun’ın “çivi saplanma” sesi o kadar tatmin edici ki, sırf o hissi yaşamak için defalarca aynı silahı kullandım.
Canavar çığlıkları, metalin sürtünmesi, patlamaların yankısı — hepsi adeta karanlık bir senfoni oluşturuyor.
Painkiller 2025, teknik anlamda oldukça istikrarlı bir yapım.
Oyunu PC’de oynarken kare hızı çok nadir düşüyor.
Optimizasyon gayet başarılı; 4K çözünürlükte bile takılma olmadan ilerleyebiliyorsunuz.
Modellemeler detaylı, dokular keskin, ışıklandırma gerçekçi.
Fakat görsel anlamda devrimsel bir şey beklemeyin — oyun estetik olarak güçlü ama çığır açıcı değil.
Yine de gotik mimariyle birleşen atmosferik sis, kan, toz ve alev efektleri oyunu inanılmaz “ağır” ve tehditkar gösteriyor.
Painkiller asla affetmeyen bir oyun olmuştu; yenisi de bu geleneği sürdürüyor.
Düşman dalgaları bazen öylesine yoğunlaşıyor ki, bir an bile durmak ölmekle eşdeğer.
Oyun sizi sürekli hareket etmeye zorluyor.
Zorluk seviyesi arttıkça düşman saldırı hızları ve sayıları ciddi biçimde yükseliyor.
Bu da her bölümün kendi içinde mini bir “hayatta kalma testi”ne dönüşmesini sağlıyor.
Yaklaşık 10-12 saatlik ana kampanya mevcut, ancak co-op modlarıyla bu süre çok daha uzayabiliyor.

Painkiller (2025), geçmişin mirasını bugünün teknolojisiyle birleştirmeye çalışan, karanlık bir yeniden doğuş hikayesi.
Klasik FPS’lerin temposunu, modern sistemlerle harmanlamış bir deneyim.
Evet, tek oyunculu yönü biraz eksik, bazı bölümler tekrar hissi yaratıyor; ama her şeyin patladığı, ekranın kan ve ateşle kaplandığı o anlarda bunların hiçbiri umrunuzda olmuyor.
Painkiller hâlâ aynı mesajı veriyor:
Durma. Düşünme. Tetiğe bas.
Bu oyunu oynarken parmaklarınız ağrıyabilir, ama ruhunuz arınacak.
Ve belki de, tıpkı benim gibi, tekrar cehenneme dönmek isteyeceksiniz.