-->
Little Nightmares III İnceleme

Karanlığın içinde kaybolmak, bilinçaltının en derin köşelerinden fırlayan o bastırılmış korkularla yüzleşmek…

08.10.2025 | ulasufuk

Karanlığın içinde kaybolmak, bilinçaltının en derin köşelerinden fırlayan o bastırılmış korkularla yüzleşmek… Little Nightmares III, bana tam olarak bunu yaşattı. Seriyi uzun zamandır takip eden biri olarak, üçüncü oyunun geliştirici koltuğunda artık Supermassive Games’in oturduğunu öğrendiğimde hem merak hem de tedirginlik duydum. Çünkü Tarsier Studios’un önceki iki oyunda kurduğu o tekinsiz atmosfer, minimal hikâye anlatımı ve duygusal yoğunluğu yeniden yakalamak hiç kolay olmayacaktı. Ancak oyunu PC’de bitirdikten sonra şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Little Nightmares III, serinin ruhunu korurken kendi kimliğini de yaratmayı başarıyor.


Bu kez kontrol ettiğimiz karakterler Low ve Alone. Low, kuş maskesiyle dikkat çeken, sessiz ama kararlı bir çocuk; Alone ise kırılgan görünümüne rağmen cesur ve zeki bir kız çocuğu. İkili, “The Spiral” adı verilen, fizik kurallarının ve mantığın geçerli olmadığı bir dünyada, evrenin karanlık bir boşluğu olan Nowhere’den kurtulmaya çalışıyor.

Hikâye, her zamanki gibi diyalogdan ziyade çevresel anlatım üzerine kurulu. Nesnelerin yerleşimi, arka plandaki gölgeler, duvarlara kazınmış şekiller… Hepsi bir şey söylüyor, ama asla doğrudan değil. Supermassive Games, tıpkı Tarsier gibi oyuncunun sezgilerine güveniyor. Her sahne, çocukluk travmalarının bir yansıması gibi. Oyunun ana teması da aslında bu: bastırılmış korkularla yüzleşmek.


Serinin atmosferi hep güçlüydü, ama Little Nightmares III bunu bir üst seviyeye taşıyor. Oyunu ilk açtığımda beni karşılayan sisli, soğuk renk paleti ve arka planda yankılanan derin, boğuk sesler anında içime bir ağırlık çöktürdü. Özellikle PC’de oynarken yüksek çözünürlükte detaylar çok daha belirgin hale geliyor; ekran kartınız yeterliyse gölgelerin ve ışık geçişlerinin mükemmel işlendiğini fark ediyorsunuz.

Yeni bölgeler arasında The Gloomy Circus, The Institute ve Candy Factory öne çıkıyor. Her biri kendi kabusunu yaratıyor. Circus bölümünde dev kuklalar tarafından izlenmek, Institute’ta mekanik protezlerle dolu laboratuvarlarda gezinmek, Candy Factory’de ise erimiş şeker havuzlarının arasında grotesk figürlerle karşılaşmak… Hepsi tüyler ürpertici olduğu kadar görsel açıdan da büyüleyici.

Bazı sahnelerde o kadar çok ayrıntı var ki, sadece etrafa bakmak bile bir tür deneyim haline geliyor. Bu detay zenginliği, PC’deki yüksek çözünürlük ve ışıklandırma desteğiyle birleştiğinde oyun adeta yaşayan bir kabus gibi hissettiriyor.


Supermassive Games’in korku anlayışı daha çok sinematik anlar üzerine kuruludur. The Quarry ve Until Dawn gibi yapımlarında bu tarzı sıkça görürüz. Ancak burada farklı bir şey yapmışlar: Korkuyu sinematikle değil, kontrol kaybıyla hissettiriyorlar.

Little Nightmares III’te sizi rahatsız eden şey, aslında neyle karşı karşıya olduğunuzu tam olarak bilememek. Bazı yaratıklar sadece uzaktan sizi izliyor, bazıları ise ansızın mekânın içinden fırlayıp üzerinize çullanıyor. Özellikle Reçine Adam adını verdiğim bir düşman var ki, sıvı gibi akan bedeniyle dar koridorlarda sizi sıkıştırırken nabzınızın hızlandığını hissediyorsunuz.

Oyun, jumpscare’lara fazla başvurmuyor; bunun yerine sizi sürekli huzursuz eden bir gerginlik yaratıyor. Işığın azaldığı anlarda, kamera açılarıyla oynayarak neyin gölgede kaldığını bilmenizi engelliyor. Bu bilinmezlik hissi, korkunun temelini oluşturuyor.


Serinin en büyük yeniliği, coop oynanış. İsterseniz bir arkadaşınızla çevrimiçi olarak, isterseniz yapay zekâ destekli olarak oynayabiliyorsunuz. Ben oyunu tek başıma bitirdim, dolayısıyla AI partner deneyimi üzerine konuşacağım.

Yapay zekâ çoğu zaman tatmin edici; özellikle bulmaca çözümünde veya tehlikeli anlarda hızlı tepki veriyor. Ancak bazı sahnelerde duraklayıp gereksiz beklemeler yapabiliyor. Örneğin bir platformu itmem gerekirken partnerim aynı nesneyi yanlış yönden tutup süreci uzatabiliyor. Neyse ki bu hatalar kritik durumlarda değil, daha çok tempoyu bozan anlarda karşınıza çıkıyor.

Coop sistem, genel olarak bulmaca tasarımını da çeşitlendirmiş. Artık sadece “çek, it, zıpla” değil; bazen biri düğmeye basarken diğeri ışık huzmesini yönlendirmeli veya sesli ipuçlarıyla karşısındakine rehberlik etmeli. Bu tasarım, oyunu daha dinamik kılıyor.


Little Nightmares oyunları hiçbir zaman zeka testi niteliğinde bulmacalar sunmadı. Burada da aynı çizgi korunmuş. Ancak her bir bulmaca, tematik olarak bulunduğunuz bölgeyle mükemmel uyum içinde.
Örneğin Institute bölümünde elektrik akımlarını yönlendirdiğiniz bulmacalar, Candy Factory’de ise eriyen şekerin akışını kontrol ettiğiniz sekanslar var. Bu çeşitlilik, oyunun 6-7 saatlik süresini sürekli taze tutuyor.

Zaman zaman perspektif kaynaklı küçük karışıklıklar yaşanabiliyor; özellikle üç boyutlu sahnelerde karakterin mesafesini doğru ayarlamak zor olabiliyor. Ancak bu tür aksaklıklar kısa sürede alışılan detaylar arasında.


Ses ve Müzik: Korkunun Nabzı

Korku atmosferi söz konusu olduğunda ses tasarımı her şeydir. Little Nightmares III bu konuda mükemmele yakın bir iş çıkarıyor.
Kulaklıkla oynadığınızda (ben SteelSeries Nova 5 Wireless kullandım) her yankı, her adım sesi, arka planda duyulan gıcırtı bile içinize işliyor.

Supermassive, stereo yönlendirmeyi o kadar iyi ayarlamış ki, bazen bir yaratığın hangi köşeden geleceğini sadece nefes sesinden anlayabiliyorsunuz. Müziğe gelince… minimalist, gerilimi adım adım yükselten besteler var. Özellikle kovalamaca anlarında yükselen disonant keman sesleri, kalp atışınızı hızlandırıyor.


Little Nightmares III, teknik olarak mükemmel olmasa da görsel sanat yönünden kusursuza yakın. Karakter animasyonları bilinçli şekilde rahatsız edici — yürüyüşler pürüzsüz değil, adımlar kararsız, tıpkı kabuslarınızda olduğu gibi.
Ortam modellemeleri, özellikle ışığın obje üzerindeki kırılma biçimi, sinematografik bir kaliteye sahip. Oyunun her karesi ekran görüntüsü almaya değer.

Supermassive’in kamerası da övgüyü hak ediyor. Oyun bazen sinematik bir açıya geçiyor ve karakteri küçük, çaresiz bir figür olarak devasa bir dünyanın ortasında konumlandırıyor. Bu sahneler, insanın içini ürpertiyor.


En çok merak ettiğim şey şuydu: Supermassive, Tarsier’in mirasını koruyabilecek mi?
Cevap: Evet, ama aynı zamanda kendi dokunuşlarını da katmışlar. Little Nightmares III, serinin o minimal korku anlayışını sürdürürken, daha büyük sahneler, daha yoğun anlatım ve teknik çeşitlilik getiriyor. Bu bazı anlarda deneyimi biraz fazla “oyunlaştırıyor”, ama aynı zamanda erişilebilirliğini de artırıyor.

Önceki oyunlarda yalnızlık hissi baskındı; burada ise iki karakterin dayanışması ön planda. Bu da oyunun duygusal yönünü zenginleştiriyor. Özellikle son bölümde yaşanan olaylar, kalbimi gerçekten burktu.


Sonuç: Korkularla Yüzleşmenin En Güzel Hali

Little Nightmares III, kısa ama yoğun bir deneyim. Ortalama 6-7 saat sürüyor, ama her dakikası dolu dolu. Görsel anlatım, atmosfer, ses tasarımı ve bulmacaların ritmi mükemmel dengelenmiş. Bazı ufak teknik pürüzler ve AI aksaklıkları dışında neredeyse kusursuz.

Supermassive Games, seriyi hem onurlandırmış hem de yeni bir döneme taşımış. Eğer karanlık masallardan, psikolojik korkudan ve etkileyici görsel atmosferlerden hoşlanıyorsanız, bu kabusun içine dalmaktan pişman olmayacaksınız.


9

Artılar

  • Oyun atmosferi gerçekten büyüleyici. Her sahne, karanlık bir masaldan fırlamış gibi hissettiriyor ve oyuncuyu ilk dakikadan itibaren içine çekiyor.
  • Düşman tasarımları korku öğelerini son derece başarılı biçimde yansıtıyor. Her biri hem ürkütücü hem de akılda kalıcı şekilde işlenmiş.
  • Kovalamaca sahneleri oyunun nabzını tutan anlar. Gerginliği ve temposuyla Little Nightmares III’ün en heyecan verici kısımlarını oluşturuyor.

Eksiler

  • Yerel çok oyunculu modun bulunmaması, özellikle aynı ekranda oynamak isteyenler için büyük bir eksiklik hissi yaratıyor.
  • Yapay zekâ bazı durumlarda tutarsız davranabiliyor; özellikle çevresel etkileşimlerde küçük aksaklıklar göze çarpıyor.