-->
Baby Steps, yürümeyi bile zorlaştırarak sabrını test eden, mizah ve felsefeyi harmanlayan eğlenceli ama zorlayıcı bir yürüyüş simülasyonu.
Bazı oyunlar vardır ki size oyun oynamaktan ziyade, sabır, irade ve mizah duygusu hakkında ders verir. Baby Steps, tam olarak bu tanımın vücut bulmuş hali. Bennett Foddy’nin Getting Over It tarzındaki sadistik mizahını özleyenler için adeta modern bir sabır testi olan bu yapım, basit bir fikri inanılmaz derecede etkileyici bir deneyime dönüştürmeyi başarıyor. Her adımı bir mücadeleye, her düşüşü bir kahkahaya dönüştüren bu oyun, hem sinir bozucu hem de garip bir şekilde tatmin edici bir yolculuk sunuyor.
Baby Steps’in hikâyesi aslında şaşırtıcı derecede samimi ve insani. Ana karakterimiz Nate, 30’lu yaşlarında, hayatını anlamlandıramayan, ailesinin evinde yaşayan ve herhangi bir amaca sahip olmayan bir “kayıp kuşak” bireyi. Günü televizyon izleyerek, oyun oynayarak ve kendi tembelliğiyle dalga geçerek geçiriyor. Ancak bir gün gizemli bir şekilde başka bir dünyaya — sisli, dağlık ve neredeyse rüya gibi bir ortama — ışınlanıyor.
Burada Nate’in önünde tek bir seçenek var: yürümek. Evet, sadece yürümek. Ne koşabiliyor, ne zıplayabiliyor, ne de dövüşebiliyor. Bu yeni dünyanın anlamını çözmek, kim olduğunu hatırlamak veya geri dönmenin bir yolunu bulmak için adım adım ilerlemek zorunda.
İlk başta absürt görünen bu hikâye, ilerledikçe oldukça duygusal bir hal alıyor. Nate’in kendi iç sesini duyduğumuz monologlar, bazen gülünç derecede komik, bazen ise beklenmedik derecede dokunaklı. Özellikle “hiçbir şey başaramamış olmanın ağırlığı” üzerine kurulu diyaloglar, günümüz gençliğinin içsel boşluğunu muazzam şekilde yansıtıyor.
Oyunun mizahı da tam dozunda. Nate’in her düşüşünden sonra ettiği küfürler, kendi haline gülmesi ya da çevresiyle yaptığı saçma diyaloglar, Bennett Foddy’nin imzasını taşıyor. Fakat alt metinde güçlü bir varoluş sorgusu hissediliyor. Baby Steps, “yürümeyi” bir metafor haline getiriyor: hayatın en basit şeyinin bile bazen en zor olabileceğini hatırlatıyor.
Baby Steps’i tanımlamak gerekirse: “Yürümek” fiilini bir sanat formuna dönüştüren oyun. Oynanış tamamen karakterin iki bacağını manuel olarak kontrol etmeye dayanıyor. Sağ bacak, sol bacak, denge, zemin eğimi, hız… Hepsi oyuncunun dikkatine bağlı.
Her adım gerçek fizik kurallarına göre hesaplanıyor. Dolayısıyla en ufak bir dikkatsizlik, karakterin yüzüstü düşmesine yol açıyor. Ve her düşüş, bazen birkaç dakikalık ilerlemenin yok olması anlamına geliyor. İşte burada devreye oyunun sadistik mizahı giriyor. Tıpkı Getting Over It veya QWOP gibi, Baby Steps de hataları cezalandırmak yerine onlarla dalga geçiyor.
Ancak burada fark şu: Baby Steps, cezayı keyifli hale getiriyor. Nate’in düşerken söylediği cümleler (“İşte yine başlıyoruz…”, “Bunu planlamıştım aslında!”, “Ayaklarım beni sevmiyor galiba.”) oyuncuyu çıldırtmaktan çok, gülümsetiyor.
Oyunun temel mekaniği ilerledikçe gelişiyor. Farklı yüzey tipleri (çamur, kar, taş, buz), adımların dengesini etkiliyor. Her biri farklı bir teknik istiyor. Bu da oyuncuyu öğrenmeye, pratik yapmaya ve sabırla denemeye itiyor.
İlk birkaç saat sinir bozucu olabilir. Ancak bir süre sonra ritmi yakaladığınızda, karakterin yavaş yavaş yürümeye başlaması inanılmaz bir tatmin hissi yaratıyor. Her küçük adım, bir başarı hissiyle ödüllendiriliyor. Bu anlamda Baby Steps, sabır ve odaklanma konusunda adeta meditasyon gibi.
Baby Steps’in dünyası minimalist ama büyüleyici. Geniş, sisli dağlık alanlar, yosun tutmuş kayalıklar, derin vadiler ve zaman zaman çıkan fırtınalar, hem huzurlu hem de ürkütücü bir atmosfer yaratıyor.
Her bölge, farklı bir görsel tonlama ve fizik zorluğu sunuyor. Örneğin, dağın eteklerindeki çamurlu yollar ayağınızı kaydırırken, yüksek zirvelerdeki buzullar neredeyse imkânsız bir denge istiyor. Bu çeşitlilik, oyunun tekdüze olmasını engelliyor.
Dünyanın sessizliği de oyunun duygusal tonuna hizmet ediyor. Uzun süre boyunca sadece rüzgârın sesi, ayakların sürtünmesi ve Nate’in kendi iç sesi size eşlik ediyor. Bu sessizlikte yürürken bazen gerçekten yalnız olduğunuzu hissediyorsunuz — ama garip bir şekilde bu yalnızlık huzurlu.
Baby Steps, teknik olarak devrimsel bir grafik motoruna sahip değil; ama stilize yaklaşımıyla fark yaratıyor. Renk paleti pastel tonlarda, hafif bulanık bir estetik tercih edilmiş. Karakter modeli bilerek karikatürize edilmiş, yürüyüş animasyonları ise absürtlüğün zirvesinde. Ancak bu absürtlük, oyunun ruhuyla mükemmel şekilde örtüşüyor.
Nate’in hantal, beceriksiz hareketleri, aslında oyun dünyasının duygusal derinliğiyle tezat oluşturuyor. Bu da ironik bir biçimde hikâyeyi daha etkileyici kılıyor. Mizah ve melankoli, görsellikte bile iç içe geçmiş durumda.
Oyun müzikleri minimalist ve atmosferik. Zaman zaman hafif bir gitar tınısı, zaman zaman ise tamamen sessizlik hâkim. Bu sessizlik, adımların sesiyle birleşince meditatif bir etki yaratıyor.
Nate’in seslendirmesi ise kesinlikle oyunun kalbini oluşturuyor. Her düşüş, her nefes, her sitem, karakterin ruh halini yansıtıyor. Oyuncu olarak siz de onunla birlikte aynı duygusal dalgalanmaları yaşıyorsunuz.
Özellikle uzun yürüyüşlerde Nate’in kendi kendine konuşmaları, bir podcast dinliyormuşsunuz hissi yaratıyor. “Yürümeyi neden bu kadar zor yaptılar?”, “Belki de burası benim cennetimdir.” gibi cümleler, hem komik hem felsefi.
Baby Steps, teknik olarak oldukça sağlam. Fizik motoru kusursuz çalışıyor. Evet, karakterin saçma sapan düşüşleri bazen bug gibi görünebilir ama bunlar tamamen tasarım tercihi.
PC sürümünde 60 FPS sabit performans alabiliyorsunuz. Konsollarda da akıcı bir deneyim sunuluyor. Yükleme süreleri kısa, kaydetme sistemi otomatik olarak çalışıyor (ama checkpoint’ler çok seyrek, o yüzden düşmek hâlâ büyük bir risk).
Küçük bazı kamera sorunları yaşanabiliyor; özellikle dar geçitlerde açı değişimleri bazen zorluk yaratıyor. Ancak genel deneyimi etkileyecek düzeyde değil.
Baby Steps’in başarısı, tamamen dengesine dayanıyor — tıpkı oynanışındaki gibi. Bir yanda kahkahalarla güldüren fiziksel komedi, diğer yanda depresif bir adamın anlam arayışı var.
Bu oyun, “başarısızlık” temasını yeniden tanımlıyor. Her düşüş, bir utanç değil, bir deneyim. Her başarısızlık, karakterin (ve sizin) olgunlaşmasına katkı sağlıyor. En sonunda zirveye ulaştığınızda hissettiğiniz şey sadece gurur değil; aynı zamanda içsel bir rahatlama. Çünkü biliyorsunuz ki oraya kadar her adımı siz attınız, her hatayı sizden başkası yapmadı.
Bu anlamda Baby Steps, sadece bir oyun değil; sabır, kararlılık ve insan doğası üzerine küçük bir ders gibi.
Ancak bu eksiler aslında oyunun karakterinin bir parçası. Baby Steps, herkese göre değil — ama seveni için eşsiz bir deneyim.
Baby Steps, ilk bakışta bir şaka gibi duran ama oynadıkça hayatınıza dokunan bir yapım. Mizahı, atmosferi, fiziksel zorlukları ve felsefi derinliğiyle sizi hem güldürüyor hem düşündürüyor.
Her düşüş bir hikâye, her adım bir mücadele ve her zirve bir aydınlanma anı gibi hissettiriyor.
Bu oyunu bitirdiğimde sadece bir karakteri yürütmüş değil, kendi sabrımı da test etmiş oldum. Ve itiraf etmeliyim, Baby Steps bittiğinde arkasında beklenmedik bir boşluk hissi bıraktı — çünkü o zorlu yürüyüş, bir noktada gerçekten anlam kazanmaya başlamıştı.