-->
Chernobylite 2, paralel evrenlerde geçen, seçimlerinizin dünyayı şekillendirdiği derin bir RPG deneyimi sunuyor; atmosferi ve hikâyesiyle öne çıkıyor.
The Farm 51’in ilk oyunu Chernobylite, atmosferi ve sıra dışı hikâyesiyle beni oldukça etkilemişti. Bu kez ise karşımızda serinin devamı olan Chernobylite 2 var. Oyunu erken erişim döneminde yaklaşık 25 saat boyunca deneyimledim ve şunu söyleyebilirim: Bu sadece bir devam oyunu değil, aynı zamanda ilk oyunun ruhsal, teknik ve tematik olarak olgunlaşmış hâli.
Çernobil dışlama bölgesinde geçen bu hikâye, bu kez daha büyük bir açık dünya, gelişmiş RPG sistemleri ve kişisel kararların oyunun gidişatını ciddi biçimde etkilediği bir anlatıyla karşımıza çıkıyor. Ancak her güzelliğin bir bedeli olduğu gibi, bu deneyimin de eksikleri ve sınavları var.
İlk oyunun sonunda her şeyin bittiğini düşünmüştük. Ama Chernobylite 2, aslında hiçbir şeyin bitmediğini gösteriyor. Oyuncu olarak bu kez Cole Grey adında bir karakterin kontrolündeyiz. Cole, zaman ve mekânlar arası geçiş yapabilen bir “Planewalker.” Amacımız sadece hayatta kalmak değil; paralel evrenleri keşfetmek, orada kaybolmuş parçaları bir araya getirmek ve nihayetinde “ben” dediğimiz şeyi yeniden tanımlamak.
Oyunun hikâyesi, oyuncuya kendi seçimleriyle şekilleniyor. Yaptığınız her tercih, farklı bir evreni etkiliyor. Bazı kararlar bir karakterin hayatta kalmasını sağlarken, bazıları o karakterin size düşman olmasına yol açabiliyor. Üstelik zaman yolculuğu ve alternatif gerçeklikler işin içine girince, basit bir diyalog bile zincirleme sonuçlar doğurabiliyor.
Oyunun en etkileyici anlarından biri, kendimin başka bir versiyonuyla karşılaştığım andı. Benden daha zalim, daha pragmatik bir versiyonumla yüzleşmek beni hem oyunda hem gerçek hayatta düşündürdü. Bu, bir oyun için az rastlanan bir etki.
Chernobylite 2, ilk oyunun haritasını neredeyse yirmi kat büyütmüş. Bu yeni dışlama bölgesi, sadece büyük değil aynı zamanda yaşayan bir dünya. Etrafınızdaki her bina, her sığınak, her kalıntı bir hikâye anlatıyor. Bu hikâyeleri keşfetmek bazen bir not defteriyle, bazen bir cesedin üzerinde kalan izlerle mümkün oluyor.
Görev yapısı ise özgürlükçü bir tasarıma sahip. Ana görevleri takip etmek zorunda değilsiniz. Yan görevlerde zaman zaman kendi geçmişinize, kaybolmuş dostlara ya da zamanın bükülmüş noktalarına denk geliyorsunuz. Özellikle gece görevlere çıkmak, tehlike açısından büyük bir risk ama aynı zamanda en değerli kaynaklara ulaşmak için tek yol.
Oyunda altı farklı sınıf bulunuyor ve her biri oynanışı ciddi biçimde değiştiriyor:
Planewalker mekaniği sayesinde, oyun içinde anlık olarak sınıf değiştirip farklı stillere geçiş yapabiliyorsunuz. Bu durum, özellikle zorlu çatışmalarda size büyük esneklik sağlıyor.
Savaş mekanikleri genel olarak akıcı. Özellikle siper sistemi ve çevresel etkileşim detayları güzel düşünülmüş. Ancak bazı düşman yapay zekâ davranışları zaman zaman mantıksız olabiliyor. Örneğin bir düşman sizi görmesine rağmen saklandığınız yere gelmeyebiliyor ya da diğerlerinin saldırısını beklemeden hareket ediyor.
Yine de özellikle karşılaştığınız “Shade” tipi düşmanlar (paralel evren yaratıkları) gerçek anlamda ürkütücü. Onlarla mücadele etmek sadece silahla değil, zamanlamayla ve doğru pozisyonla mümkün.
Oyunda yalnız değilsiniz. Karşılaştığınız birçok karakteri ekibinize dahil edebiliyor, görevlerde size yardımcı olmalarını sağlayabiliyorsunuz. Her karakterin kendine özgü geçmişi, takıntıları ve inançları var. Onlarla olan ilişkinizi, verdiğiniz görevler ve diyaloglarla şekillendiriyorsunuz.
Kurduğunuz üs, sadece üretim ve savunma açısından değil, aynı zamanda bir “bağ kurma” mekânı olarak işliyor. Üs içinde karakterlerin psikolojik durumlarıyla ilgilenmek, terapi odaları kurmak, moral arttırıcı sistemler geliştirmek mümkün. Bir karakterin size olan güvenini kazanmak ya da kaybetmek, gelecekteki görevlerin kaderini değiştirebiliyor.
Oyunun atmosferi kesinlikle çarpıcı. Yıkılmış köyler, terk edilmiş bilim merkezleri, sisler içinde kaybolan ormanlar… Hepsi gerçekçi grafiklerle sunulmuş. Özellikle gece gündüz döngüsü ve hava olayları, keşfi hem zorlaştırıyor hem de daha sürükleyici hâle getiriyor.
Grafiksel olarak bazı animasyonlar hâlâ erken erişim kokusu taşısa da, genel tasarım ve ışık kullanımı oldukça başarılı. Yine de optimizasyon sorunları bazı sistemlerde ciddi FPS düşüşlerine yol açabiliyor.
Oyun boyunca arka planda çalan müzikler, çoğu zaman sessizlikle yarışıyor. Bu sessizlikler, adeta bir karakter gibi çalışıyor. Çatlak bir duvarın arkasında bir şey olup olmadığını anlamaya çalışırken, sadece kalp atışınızı ve karakterin nefes alışlarını duymak sizi koltuğunuzda diken üstünde tutuyor.
Karakter seslendirmeleri ise genel olarak başarılı. Özellikle bazı dramatik sahnelerde diyaloglar etkileyici bir biçimde oyuncuya geçiyor. Telsiz konuşmaları ve çevresel sesler de atmosfere büyük katkı sağlıyor.