-->
RoadCraft, derin araç modifikasyonları ve gerçekçi sürüş mekaniğiyle oyuncuları özgürce keşfedilebilen geniş bir açık dünyada yola çıkmaya davet ediyor.
Her oyuncunun hayatında, en az bir defa, özgürlüğün sadece hızla değil, yolda kurulan hikâyelerle anlam kazandığını hissettiği bir an vardır. “RoadCraft”, bu duyguyu alıp dijital bir yolda yeniden inşa ediyor. Başta basit bir araç modifiye ve yarış oyunu gibi görünse de, oyunun derinliklerine indikçe, Craft kelimesinin adının hakkını nasıl verdiğini ve oyuncuya neden uzun süreli bir bağ kurdurduğunu daha iyi anlıyorsunuz. Ben bu incelemeyi yazmadan önce oyunda yaklaşık 30 saat geçirdim; garajda lastik söktüm, sanal ellerimle şanzıman taktım, kırsalda kaybolan yedek parça için GPS sinyalini takip ettim ve en sonunda şunu dedim: “Evet, bu oyun sadece bir yarış oyunu değil, aynı zamanda bir hayat simülasyonu.”
RoadCraft, klasik anlamda bir yarış oyunu değil. Bir yandan açık dünya bir yolculuk deneyimi sunarken, diğer yandan mekaniklere, araç modifikasyonuna, rota planlamasına ve hatta karayolu etkileşimlerine büyük önem veriyor. Oyun, karşımıza hem bir sürüş simülasyonu hem de küçük çaplı bir rol yapma deneyimi çıkarıyor. Oyuncu olarak kendi garajınızdan çıkıyor, bir araç seçiyor ve yolculuğunuzu ister hikâyeye sadık kalarak, ister serbest gezinti modunda planlıyorsunuz.
Oyuna ilk başladığımda, beni karşılayan basit ama estetik bir menü oldu. Seçenekler zengin ama kafa karıştırıcı değil. İlk aracımı aldığımda — paslı bir 1987 model kamyonet — oyunun size her şeyi kolay sunmadığını fark ettim. Evet, gazı bastığınızda hareket ediyor ama vites geçişleri, frenlerin tutmaması, motorun zorlanması derken, her şey “bozuk” hissettiriyor. Ama tam da bu gerçekçilik hissi, beni ekrana kilitleyen şey oldu.
Garaj kısmı oldukça detaylı. Fren balatalarını değiştirmek, süspansiyon yükseltmek, motoru açıp piston kontrol etmek mümkün. Aracınızla bağ kuruyorsunuz. Öyle ki, bir süre sonra “bu araca elimi sürmeden trafiğe çıkmam” diyorsunuz. Özellikle tekerlek balansı yapmak gibi mini görevlerin oynanışı desteklemesi, simülasyon severler için büyük artı.
RoadCraft’ın en güçlü yönlerinden biri açık dünya haritası. Rotalar belirlenmiş olsa da, istediğiniz yoldan gitmekte özgürsünüz. Harita oldukça geniş: kırsal alanlar, otoyollar, dağ yolları, küçük kasabalar ve endüstriyel bölgeler gibi çeşitli coğrafyalar sunulmuş. Ayrıca her bölgenin kendine has hava koşulları ve trafik dinamikleri var. Yağmur altında bir dağ yolunda tırmanırken yaşadığım gerilim hissiyle, güneşli bir kırsalda müzik eşliğinde yol almanın keyfi apayrıydı.
Yolda karşılaştığınız sürücülerle etkileşime geçebiliyorsunuz. Kimisi sizinle yarışmak istiyor, kimisi yardıma ihtiyaç duyuyor. Hatta bazı durumlarda yol kenarında mahsur kalmış bir sürücüye yardım etmek, size değerli parçalar veya yeni bağlantılar kazandırıyor. Bu da oyunun sadece sürüş değil, aynı zamanda “yolda tanıştığınız hikâyeler” ile beslendiğini gösteriyor.
Oyunun fizik motoru son derece etkileyici. Her aracın süspansiyon tepkisi, hızlanma hissi ve ağırlık dağılımı farklı. Özellikle manuel vites ile oynamayı tercih edenler için oyun adeta bir cennet. Vites kaçırmanın, motor devrini doğru ayarlamamanın cezaları var. Bu da oyunu zorlu ama adil kılıyor.
Araçların mekanik yapısı da oyuncuya öğretiliyor. Örneğin, bir görevde turbo montajı yapmam gerekiyordu ama daha önce bu sistemle hiç uğraşmamıştım. Oyundaki dijital tablet üzerinden eğitim videolarını izledim, parçaları sırasıyla yerleştirdim ve sonunda motor gücündeki farkı hissettim. Bu öğrenme süreci, oyuncuya beceri kazandırıyor. Bir noktadan sonra garajda profesyonel bir tamirci gibi hissetmeye başlıyorsunuz.
RoadCraft’ta tek bir ana hikâye bulunmuyor. Bunun yerine birbirinden bağımsız ama zamanla birbirine bağlanan görev zincirleri var. İlk görevler daha çok sizi oyunun mekaniğine alıştırıyor: yağ değişimi, basit sürüşler, lastik tamiri gibi. Ancak ilerledikçe daha karmaşık görevler çıkıyor: örneğin bir film çekimi için aracı özel donanıma sahip hale getirip, belirli hızlarda sabit sürüş yapmak ya da bir ralliye hazırlanmak gibi.
Bu görevler içinde en çok keyif aldığım ise “Efsanevi Parçalar” görev serisi oldu. Tüm haritaya yayılmış nadir parçaları bulmak için çıktığım yolculuklar, adeta küçük birer keşif oyununa dönüştü. Bazıları terk edilmiş hurdalıklarda, bazıları ise sadece belirli saatlerde ulaşılabilen yerlerdeydi. Bu görevler, oyuncuya sadece aksiyon değil, sabır ve dikkat de öğretiyor.
RoadCraft’ın görsel dünyası abartıdan uzak ama etkileyici. Unreal Engine tabanlı grafik motoru ile çevre detayları oldukça iyi işlenmiş. Güneşin doğuşuyla birlikte asfaltın üzerindeki buğu, gece vakti farların çarptığı sisli yamaçlar ve yağmur sonrası oluşan çamur izleri gibi detaylar oyunun atmosferini gerçek hissettiriyor.
Özellikle araç içi kamera modunda oynarken, gösterge panelinin çalışması, aynaların yansımaları ve direksiyon titreşimleri sizi fiziksel olarak direksiyon başındaymış gibi hissettiriyor. Oynadığım süre boyunca çoğunlukla bu modda kaldım çünkü “sürüş” deneyimi oyunun merkezinde. Gerçekten de, gece otoyolda uzun farları açıp yola tek başınıza çıkmanın verdiği yalnızlık hissi, muazzam.
Motor sesleri, vites geçişleri, fren gıcırtıları, rüzgâr uğultusu ve yol sesi… Bunların hepsi RoadCraft’ta son derece özenle işlenmiş. Farklı motor türleri (dizel, turbo, elektrikli) farklı sesler çıkarıyor. Kulaklıkla oynadığınızda, motorun boğulmaya başladığını sesinden anlayabiliyorsunuz.
Müzik tarafı da sade ama etkili. Özellikle yolculuk sırasında çalan lo-fi ve country karışımı radyo istasyonları, bir yandan yolda olma hissini artırırken diğer yandan oyuncuyu sakinleştiriyor. Garajda daha çok ambient elektronik tınılar var. Bu denge, ruh haline göre oyun deneyimini destekliyor.
Hiçbir oyun kusursuz değil. RoadCraft’ta da bazı eksiler ve teknik pürüzlerle karşılaştım. Özellikle ilk sürümlerde optimizasyon sorunları ciddi boyuttaydı. Ani FPS düşüşleri, bazı bölgelerde takılan yüklemeler ve garaj menüsünde oluşan gecikmeler zaman zaman can sıkabiliyor.
Ayrıca bazı oyuncular için mekanik detaylar fazla karmaşık gelebilir. Oyunun sunduğu özgürlük, rehberlik eksikliğinde kaybolmaya neden olabilir. Yani bu oyun “aracım çalışsın ben yola çıkayım” diyebileceğiniz türde bir arcade deneyim sunmuyor. Emek istiyor, sabır istiyor.
RoadCraft, yılın sürprizlerinden biri. İlk bakışta sadece bir araba oyunu gibi dursa da, aslında kendi ritmi, kimliği ve karakteri olan bir yapım. İçinde biraz Euro Truck Simulator’ın sakinliği, biraz My Summer Car’ın deliliği, biraz da Car Mechanic Simulator’ın detaycılığı var. Ama en önemlisi, bunların hepsini harmanlayıp kendi ruhunu yaratmayı başarıyor.
Bu oyunu özellikle yolculuğu seven, araçlarla bağ kurmayı önemseyen ve sabırla kendi hikâyesini yazmak isteyen oyunculara tavsiye ederim. Hızlı aksiyon ya da kısa süreli eğlence arayanlar için uygun olmayabilir ama bir yolda ilerlerken dijital dünyada kendini kaybetmeyi sevenler için RoadCraft gerçek bir keşif