-->
DOOM: The Dark Ages İncelemesi

DOOM: The Dark Ages, Orta Çağ temalı cehennem savaşlarıyla DOOM serisine taze bir soluk getiriyor. Türkçe dil desteğiyle etkileyici bir deneyim sunuyor.

14.05.2025 | ulasufuk

Seriye adını altın harflerle yazdırmış DOOM, zaman içinde kendini defalarca yeniden keşfetmeyi başaran nadir serilerden biri oldu. 2016’daki yeniden doğuşu ve ardından gelen DOOM Eternal ile FPS türüne çağ atlatan id Software, şimdi de yepyeni bir rotaya sapıyor: DOOM: The Dark Ages. Bu sefer cehennem kapılarını bilim kurgu değil, karanlık bir orta çağ fantezisiyle açıyorlar. Oyunu yaklaşık 40 saatlik bir deneyimle tamamlamış biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, DOOM bu yeni çağda da gürleyerek geliyor.

Yeni Bir Çağ, Aynı Öfke

DOOM: The Dark Ages, serinin kronolojik olarak ilk oyunu olarak konumlanıyor. Bu hikâye, Doom Slayer’ın efsaneleşmeden önceki kökenlerine odaklanıyor. Oyunun atmosferi, bilim kurgu elementlerinin yerini tamamen taş, çelik ve kana bırakıyor. Gotik mimarinin hâkim olduğu devasa kaleler, şatolar, işkence odaları ve kurban sunaklarıyla dolu mekânlar arasında ilerlerken, Doom Slayer’ın neden bu kadar acımasız bir ölüm makinesine dönüştüğünü daha iyi anlıyoruz.

Senaryo hala minimalist bir çizgide ilerliyor ancak bu kez önceki oyunlara göre çok daha fazla diyalog ve sinematik sahne mevcut. Yine de DOOM geleneğini bozmayarak, anlatıyı oyuncunun gözünden, çevresel hikâye anlatımıyla vermeyi tercih ediyor. Oyunun karanlık, neredeyse Lovecraftvari dünyası, sizi içine çekmeyi başarıyor.

Oynanışta Yeni Bir Formül

DOOM’un DNA’sı, yüksek tempolu, kesintisiz aksiyon. DOOM: The Dark Ages bu geleneği bozmuyor ancak formülü yeniden şekillendiriyor. Öncelikle silahlar… Bu kez plasma tüfekleri, roketatarlar yerine devasa balyozlar, zincirli topuzlar, ok atan arbaletler ve cehennemden fırlamış mancınık benzeri silahlar kullanıyoruz. Ancak bu silahlar yavaşlamış bir oynanış anlamına gelmiyor. Aksine, yakın dövüş mekanikleri o kadar etkili ve tatmin edici ki, Doom Slayer’ın yumrukları ve silah kombinasyonlarıyla düşmanları lime lime etmek oyunun en büyük zevklerinden biri.

Yeni silahlar arasında en dikkat çekenlerden biri, Slayer’ın koluna monte edilmiş ejderha biçimli bir alev makinesi. Bu yaratık, hem düşmanları yakabiliyor hem de platform geçişlerinde kullanılıyor. Öte yandan balyoz ile düşmanları yere serip sonra kafalarını ezmek, her çatışmayı mini bir sanat eserine dönüştürüyor. Ayrıca uçan bir yaratığa binme özelliği de var: Bu yaratık, önceki oyunlardaki double jump veya dash mekaniğinin yerini alıyor ve hem dövüşte hem de keşiflerde farklılık yaratıyor.

Düşman Tasarımları: Kabuslar Gerçek Oldu

DOOM: The Dark Ages’in en başarılı olduğu yönlerden biri, kesinlikle düşman tasarımları. id Software, düşman çeşitliliği konusunda çıtayı bir kez daha yukarı taşımış. Oyunda klasik Imp, Hell Knight ve Revenant gibi yaratıkların orta çağ versiyonları bulunuyor. Bu versiyonlar, kemikten zırhlar giymiş, ellerinde büyülü baltalar taşıyan grotesk varlıklar haline gelmişler.

Bununla birlikte oyuna yeni eklenen yaratıklar da oldukça yaratıcı. Örneğin, vücudunun yarısı et, yarısı çelikten oluşan Cursed Templar, oyuncunun hamlelerini yavaşlatan lanetli bir aura yayıyor. Ya da kafasında sürekli dönen dikenli bir tekerlek taşıyan Whirling Apostle, etrafını biçerken Slayer’a meydan okuyor.

Boss savaşları ise önceki DOOM oyunlarına kıyasla çok daha uzun, zorlu ve çeşitli. Her biri farklı mekaniklere sahip. Bir tanesi örneğin karanlık bir kilisede geçiyor ve oyuncunun sadece düşmanla değil, zeminden çıkan eller ve ışıkla da savaştığı bir sahneye dönüşüyor. Savaşların koreografisi adeta bir FromSoftware oyunu kadar estetik ve taktiksel.

Grafik ve Performans

Grafiksel anlamda oyun tam anlamıyla göz kamaştırıyor. id Tech 8 motorunun nimetlerinden faydalanan DOOM: The Dark Ages, ışıklandırma, gölge efektleri ve dokular açısından yılın en güçlü yapımlarından biri olmaya aday. Özellikle ışığın gotik kemerlerden süzülmesi, zindanlardaki puslu sis efektleri ve karakter detayları inanılmaz bir atmosfer yaratıyor.

Oyun testlerimde RTX 4080 ekran kartı ile 4K çözünürlükte, ray tracing açıkken 100 FPS civarında akıcı bir performans aldım. DLSS 3 desteği sayesinde daha düşük sistemlerde bile görsel kalite korunuyor. Ayrıca oyun optimizasyon konusunda örnek alınacak bir düzeyde; yükleme süreleri neredeyse yok ve herhangi bir bug veya crash ile karşılaşmadım.

Ses ve Müzik: Metalin Öfkesi

Mick Gordon bu sefer müziklerde yer almamış olsa da, onun bıraktığı miras net bir şekilde korunmuş. Oyunun müzikleri sludge metal, Gregorian koroları, korku ezgileri ve çift pedallı bateri geçişleriyle adeta şeytani bir senfoniye dönüşüyor. Her arenaya girdiğinizde yükselen tempo, Slayer’ın içindeki öfkeyi tetiklerken, ortam müzikleri ise yer yer ambient ve korku tınılarına dönüşerek oyuncuyu diken üstünde tutuyor.

Silah seslerinden canavar çığlıklarına, zırhların sürtünmesinden çevresel yankılara kadar her detay özenle işlenmiş. Kulaklıkla oynadığınızda atmosfer neredeyse fiziksel hale geliyor.

Türkçe Dil Desteği: Nihayet!

Oyuncuları sevindirecek bir diğer büyük yenilik ise DOOM: The Dark Ages’in tam Türkçe dil desteğiyle gelmesi. Menülerin, altyazıların ve tüm arayüzlerin Türkçeye çevrilmiş olması, oyunun atmosferine daha rahat adapte olmayı sağlıyor. Çeviri kalitesi de oldukça yüksek; teknik terimler tutarlı, diyaloglar ise doğallıktan uzak değil. Özellikle oyunun çevresel hikâye anlatımında Türkçe altyazılar, detayları kaçırmamanız açısından çok kıymetli.

Bu hamle, Bethesda’nın Türk oyuncu kitlesini önemsediğini gösteriyor ve umarız bu destek diğer büyük yapımlar için de bir gelenek halini alır.

Uzunluk ve İçerik

Ana senaryoyu normal zorluk seviyesinde yaklaşık 18-20 saatte tamamladım. Ancak oyunun sunduğu ekstra içerikler sayesinde bu süre rahatlıkla 40 saati aşabiliyor. Yan görevler, gizli zindanlar, meydan okumalar ve koleksiyon objeleri oyuna ciddi bir tekrar oynanabilirlik katıyor. Ayrıca “Nightmare” zorluk seviyesi, oyunun sınırlarını zorlamak isteyen oyuncular için adeta bir işkence ve ödül dengesi sunuyor.

Yeni gelen “Ritüel Arenaları” modu ise roguelike öğeler taşıyor. Her girişinizde rastgele düşmanlar ve ödüller ile karşılaşıyor, hayatta kalabildiğiniz sürece yeni silah varyasyonlarına erişebiliyorsunuz. Bu mod, klasik arena dövüşlerine modern bir tat katıyor.

Eksiler Yok mu?

Bu kadar övgüye rağmen DOOM: The Dark Ages tamamen kusursuz değil. Öncelikle bazı oyuncular, önceki oyunlardaki yüksek mobiliteyi burada bulamayabilir. Dash ve hızlı traversal mekanikleri daha sınırlı ve ağır silahlar tempoyu zaman zaman düşürebiliyor. Ayrıca bazı boss savaşları fazla uzatılmış ve yapay olarak zorlaştırılmış hissi veriyor.

Bir diğer eleştiri de bazı bölümlerin çok benzer tasarlanmış olması. Özellikle üçüncü bölümde art arda gelen zindanlar bir noktada görsel tekrar hissi yaratıyor. Ancak bu noktalar genellikle kısa süreliğine oyunun ritmini bozuyor ve genel deneyimi gölgeleyecek boyuta ulaşmıyor.

Sonuç: Orta Çağ’ın En Öfkeli Efsanesi

DOOM: The Dark Ages, cesur ve başarılı bir yön değişikliğinin mükemmel bir örneği. FPS türünün formülünü orta çağ karanlığıyla yoğuran bu yapım, hem eski hayranlara hem de seriye yeni başlayacak oyunculara hitap eden bir deneyim sunuyor. DOOM’un özündeki şiddet, hız ve öfke korunurken, yepyeni mekanikler ve atmosferle oyuncuya taze bir deneyim yaşatılıyor.

Görsel kalitesi, ses tasarımı, yaratıcı düşman dizaynları ve atmosferik anlatımıyla bu yılın en unutulmaz oyunlarından biri olmayı başarıyor. Türkçe dil desteği sayesinde de yerel oyuncu kitlesi için erişilebilir ve keyifli bir hale geliyor.

DOOM: The Dark Ages, hem bir prequel olarak hem de FPS türünün yeni nesil temsilcisi olarak harika bir iş çıkarıyor. Eğer kalbiniz hızlı atmaya hazırsa, Slayer zırhınızı kuşanın ve orta çağın karanlık labirentlerinde kan izleri bırakmaya başlayın.


9

Artılar

  • Gotik Orta Çağ temasıyla DOOM evrenine taze bir soluk getiriyor.
  • Doom Slayer’ın kalkanlı yakın dövüş mekaniği oyuna derinlik katıyor.
  • Yeni silah çeşitliliği ve animasyonlar tatmin edici ve etkileyici.
  • Ejderhaya binme mekaniği oyuna epik bir hava katıyor.
  • Müzikler yine Mick Gordon kalitesinde; tempoyu mükemmel taşıyor.
  • Türkçe dil desteği sayesinde hikâye ve menüler yerel oyuncular için erişilebilir.

Eksiler

  • Bazı bölümler gereksiz yere uzatılmış, tempo düşebiliyor.
  • Ejderha sürme sekansları eğlenceli olsa da tekrara düşebiliyor.