-->
UNCHARTED: Legacy of Thieves Collection İnceleme

Farklı bir ortamda eski dosta merhaba…

20.10.2022 | ulasufuk

Uncharted 4 PC inceleme yazımızda Kratos’un hüzünlü, ancak bir o kadar da heyecan verici yolculuğunu, bazı formülleri eskimiş bir oyunun nasıl yeni çağa ayak uydurduğunu ve PC platformunda nasıl bir performans sunduğunu detaylı olarak masaya yatıracağız. PC sürümü ile halihazırda hayran bırakan görseller bir gömlek daha kaliteli hale gelmiş. Daha oyunun giriş sahnesinde bile gölgelendirme ve yansıma detaylarında farkedilir bir gelişme göze çarpıyor. Özellikle karakterlerin yakın planda olduğu sahnelerde konsol sürümüne kıyasla çok daha doğal hissedilir bir ışıklandırma mevcut.  Bunun yanı sıra oyunda NVidia’nın DLSS ve Reflex desteği de bulunuyor. Oyuna standart 16:9 formatta çözünürlüklerin yanısıra Ultra Wide (geniş ekran) çözünürlük desteği de gelmiş. Bir PC klasiği olarak ne kadar ekmek o kadar köfte durumu Uncharted için de mevcut. Eğer önerilen veya üstünde bir donanıma sahipseniz oldukça detaylı grafik ayarlarını kurcalayarak 60 fps ve üstü akıcılıkta görüntü elde edebilirsiniz. Serinin eski oyunlarına aşina oyuncuların yanısıra yeni oyuncuları da genişçe açılmış kollarla kucaklamaya hazır olan bu oyunu artık PC oyuncularının da oynayabilecek olması çok güzel. 

Onlarca inceleme yazısı yazmış olmama rağmen elimin klavyeye en zor gittiği yapım Uncharted 4 oldu. Bunun nedeni sizin de tahmin edebileceğiniz gibi tamamen dramatik bir durum. Sadece bir oyun serisinin sonunun gelmiş olmasından bahsetmiyorum, adeta bir dostunuzun uzak diyarlara gitmesi gibi bir duygudan bahsediyorum. Hani derseniz “oyundan nasıl bir tat aldın” cevabım şu olacaktır “kekremsi” bir tat aldım. Evet tıpkı hüzünlü bir vedanın sonunda ağızda kalan o buruk tat gibi. İncelemenin bu kadar geç gelmesini de bir nebze buna bağlayabilirsiniz. Ancak belki de ilk defa incelemeyi yetiştirmek için acele etmeden sindire sindire oynadım bir oyunu. Oyun editörlüğü gömleğimi ofisin girişine astım ve yıllar sonra yeni neslin tabiriyle bir “fanboy” olarak oturdum playstation’un karşısına. Tıpkı bu işe başlamadan önce Metal Gear serilerinde yaptığım gibi, tıpkı sabahlara kadar Twisted Metal oynadığım günlerdeki gibi, tıpkı korkular ve adrenalinler içerisinde Resident Evil 1 ve 2’yi oynadığım gibi. Kısacası eski güzel günlerdeki oyun oynamak için oynadığım gibi oynadım. Sonunda bir müddet içselleştirmek için bekledim ve bende kalan hisleri kaleme aldım. Bir hırsızın sonu ve bir oyun severdeki yansıması. Bir sanat eserini sizce nasıl anlatılır? denildiğinde akıllara ilk gelen görüntülerden biri de sanırım ünlü bir ressamın tablosunun önünce fularlı takım elbisesiyle duran orta yaşlı bir eleştirmenin vakur tavırları ve ağdalı cümleleri ile anlatımı olur. Açıkçası bu eda ile incelemeye başlasam mı diye düşünmedim değil. Bunun nedeni bu karakterde biri olduğumdan değil anlatacağım “şeyin” bu minvalde bir sanat eseri olmasından kaynaklanıyordu. Sonra durdum düşündüm ve bir sanat eserini en iyi içtenliğin yani hissettirdiği duyguların anlatabileceğine kanaat getirdim ve kelimelerimi buna göre seçtim. Bu yüzden yer yer tarafsızlıktan ödün vermiş olabilirim beni mazur görün…

Adettendir öncelikle hikayeden başlanır incelemelere ama ben bu sefer sıradanlığın dışına çıkacağım. Sonuçta bir çok kez hikayeyi dinledik. Nathan emekli olmuştur, inzivaya çekilmiş sevgilisi ile huzurlu bir hayat sürmektedir, derken öldüğünü düşündüğü abisi gelir ve bir korsanın hazinesinin peşine düşerler, bla bla bla… Evet hikaye az buçuk bundan ibaret. Yani sandığınız gibi sürprizler, inanılmaz bir derinlik yok. Elbette oyunun içerisinde ve sonlarında hayret uyandıran durumlar var. Bunlardan bahsedecek değilim. Zaten incelemeyi okuyanın da umurunda değildir. Peki hikayemiz sıradan Uncharted hikayesi ise bizi etkileyecek olan şey nedir? Kurgu ve sunum. İşte tam olarak da bunu hissetmek istiyorsunuz. Bir oyun düşünün en başından sonuna kadar oynayan kişiyi karakterle bu kadar bütünleştirebilsin. Bunu daha önce bu kadar iyi başarabilen bir oyun görmedim. Nathan ile daha önceki oyunlarda da çok samimi hislerle sevinmiş, üzülmüş, heyecanlanmış ve yer yer korkmuştuk ama bu sefer durum çok farklı. Bu sefer sadece Nathan’ın değil oyunun tüm anının içerisinde hissediyorsunuz kendinizi. Alınan her karardan, konuşulan her cümleden ve yapılan her mimikten bir şeyler hissediyorsunuz. Yeri geliyor “bu yapılır mıydı şimdi” diyorsunuz, yeri geliyor “hah, işte tam da bundan bahsediyordum” diyorsunuz, kısacası oyunun her anını sizde yaşıyorsunuz. Ve Naughty Dog bunu yaparken bir an olsun sizi oyunun dışında bir karaktermişsiniz hissine düşürmüyor. Her anını an be an yaşadığınız bir macera sunuyor.

Peki bu macera nasıl sunuluyor diye sorarsanız bu noktada aksiyon, dram, heyecan, korku ve hayata dair diğer tüm duygularla birlikte yoğrularak sunuluyor diyebilirim. Tıpkı hayatın bizzat kendisi gibi. Düşünün oyunun ilk başlarında sizlere oyunun genel dinamikleri ve karakterlerin özellikleri tanıtılmak isteniliyor. Bunu yapımcı firma öyle bir kurguyla sunuyor ki siz sadece onların geçmişinden kesitler izliyoruz sanıyorsunuz ancak bir yandan da karakterlerin duygusal bağlanmalarını, hayata bakış açılarını ve içsel durumlarını hissetmeye başlıyorsunuz. Oyunun başlarında yer alan uzun ve ağır giden anlatım sizi oyuna hazırlamak için tasarlanmış diye düşünüyorsunuz ancak yapılanın bir tılsım gibi oyunun içinde hissetme büyüsü olduğunu sonradan kavrıyorsunuz. Özellikle sanal gerçeklik teknolojisinin son günlerde yaygınlaşmasına adeta nazire yapar gibi Naughty Dog “ben bunu gözlüksüz de yaparım” diyor ve bunu gerçekten de başarıyor.

Oyun dünyası ile uzaktan ilgisi olan bir çok kişinin bildiği üzere Uncharted denildiğinde ilk akla gelen şey oynanıştaki bol aksiyon dinamiğidir. Merak etmeyin bu durum fazlasıyla devam ediyor hem de yeni oyuncağımız olan kancalı kementimizin eklenmesi ile birlikte bir hayli hareketlenerek devam ediyor. Yine ordan oraya atlıyor, duvarlara tırmanıyor, hopluyor zıplıyoruz. Özellikle bu tarz basite indirgenmiş bir anlatımla geçiştirmek istedim Uncharted’ın genel oynanış dinamiğini. Çünkü oyun dünyasında kutuplaşmaların artması ile birlikte oyuncuların belli oyunlara bakış açıları da basitleşti ve sıradanlığa indirgendi. Halbuki oynanış dinamiğinin temellerinde yatan bu sıradan gibi görülen etkileşimlerin nasıl kurgulandığına bakılmaksızın yapılan eleştiriler en basit tabiri ile emeği hiçe saymak oluyor. Oynanış açısından Uncharted 4 daha önceki oyunlardan bazı noktalarda ayrılıyor. Öncelikle daha önce hiç olmadığı kadar gizlilik ön plana çıkarılmış vaziyette. Serinin diğer oyunlarına nazaran oldukça büyültülmüş haritalar söz konusu. Dolayısıyla ilerlemeniz için düşmanları öldürmek ilk hedefiniz olmayabileceği gibi illa öldürmek isterseniz de bunu ortalığı curcunaya çevirmeden de yapabilmek güzel bir alternatif olabilir. Gerçekten de oyundaki harita genişlemesi ve hareket serbestisinin bu denli artmış olması çok farklı bir oynanış kurgusu yaratıyor. Düşmanlarınıza görünmeden ilerlemek mümkün, bu noktada fark edilme barı şeklinde tasarlanan bir bar da getirilmiş. Bir Hitman kadar olmasa da ciddi manada süikast timine dönüşebilirsiniz. Ayrıca uzun mesafe bakışı ile nişan alarak uzaklardaki düşmanları işaretleyebiliyor ve böylelikle haritada nerede gezindiklerini farkedebiliyorsunuz. Açıkçası nasıl ilerleyeceğinize siz karar veriyorsunuz. Aksiyondan hoşlananlar düşman bölgesine “Heeeeyyy, ben geldim.” şeklinde nidalar atarak girip ilk siperde saklana da bilirler ya da aksiyondan hoşlanmayanlar çalılara saklanarak sessiz infazlar yapabilirler seçim sizlere kalmış.

Hazır aksiyon sahnelerine giriş yaptık bu noktada dövüş dinamikleri ve silah çeşitliliğine de el atmamız gerekiyor. Her güzelin bir kusuru gerçekten var mıdır ya da kusursuz güzel var mıdır bilinmez ama şahsi kanaatime göre bu eşsiz sanat eserinin tek kusuru dövüş dinamiklerinde kendini gösteriyor. Tabi hemen belirtmeliyim bu oldukça şahsi bir yorum. Bana göre diye başlayarak belirtiyorum ki yakın dövüş dinamikleri çok daha güzel olabilirdi.  Hatta yanlış hatırlamıyorsam üçüncü oyunda getirilmişti galiba düşmanın cebine pimi çekilmiş el bombası koyup ileri atma gibi sekanslara bu oyunda pek denk gelemedim. Bunun bir nedeni de gizliliğin ön plana çıkarılmış olması olabilir. Yapımcılar şunu düşündü her halde “Biz size yeni bir oynanış seçeneği sunduk. Ortalığı panayıra çevirecek dinamikleri de bu yüzden törpüledik.” Tekrar belirteyim bu benim şahsi görüşüm. Belki de bir çok kişiye çok daha iyi gelmiş olabilir bu yeni sistem. Silahlar konusunda ise açıkçası eski oyunlardaki çeşitliliğin devam ettiğini görüyoruz. Oyunda ilerledikçe oldukça farklı ekipmanlar kullanıyorsunuz. Bunlar hem motorlu araçlar oluyor hem de ateşli silahlar oluyor. Bu çeşitlilikteki artış oyundaki tecrübeniz arttıkça farklılaşıyor. Yani ilerleyen bölümlerde daha değişik silahlar karşınıza çıkıyor.

Uncharted’ı Uncharted yapan özelliklerin başında gelen bulmaca çözme sistemi yeni oyunda yerini koruyor. Oyunun aslına bakarsanız ana hikayesi zaten bir bulmaca gibi ilerliyor. Eskilerin tabiri ile çorap söküğü gibi gelen bir hikaye anlatımı yok onun yerine her bölümde yaşadığınız olaylar adeta sindirilerek bölümler geçiliyor. Bu durum yer yer soluklanma gereği hissettiğinizde gizemli bulmacaları çözmeniz şeklinde karşınıza çıkıyor. Tabi bulmacaların her oyunda daha da kolaylaşması sorununu maalesef bu oyunda da hissediyoruz. Ya da biz artık çok tecrübelendik tam olarak emin değilim ama bulmacalar daha kolay gelmeye başlıyor artık. Bu kadar yazdıktan sonra oyunun en can alıcı noktasına geliyorum. Tahmin edeceğiniz gibi görsel şölenine. Öncelikle şu cümleyi oyuna başlarken kullandığım şekliyle aynen buraya alıyorum. “Ya sen neymişsin be PC.” Gerçekten de yeni nesil yeni nesil diyerek oyun severleri kandırdılar her halde demeye başladığımız şu günlerde yeni neslin ne olduğunu bize Naughty Dog firması canlı bir şekilde anlattı. Herkesin neredeyse hem fikir olduğu gibi bana göre de oyun dünyasının görmüş olduğu en kaliteli grafiklerle karşı karşıyayız. Bir neslin sonun geldiğinin ve yeni bir neslin başladığının kanıtı ne derseniz ben kesinlikle Uncharted 4 derim. Nereden başlasam bilemiyorum. Kaplamalardan mı, gölgelendirmelerden mi, ufuk detaylandırmasından mı, ışık efektlerinden mi. Ben en iyisi oyunda hissettiklerimden başlayayım. Öncelikle oyun mu animasyon geçişimi bu nedir değiniz bir çok anla karşı karşıya kalıyorsunuz. Gerçekten de bu geçişler bu kadar yumuşak ve hissettirmeden, görsel kalite bozulmadan nasıl yapılmış anlamak güç. Sadece bu açıdan bakıldığına bile büyük bir başarı söz konusu olmasına rağmen yapımcılar bunun la da kalmıyor ve görselliği katmerliyor.

İncelemenin en başından beri vurguladığım bir konu var farkederseniz, oyunla bütünleşmek. Bu sadece kurgu ile yapılabilecek bir olay değil. İşin içerisine görsellik de girmeliydi. Bunun kaçınılmaz bir detay olduğunu düşünen yapımcılar bu noktada karakter modellemelerine ve çevre etkileşimlerine inanılmaz bir emek vermişler. Özellikle karakterlerin konuşma sekanslarındaki mimikler, tepkiler ve hisler o kadar gerçekçi ki bir çok sahnede kendinizi onların verdiği tepkinin aynısını verirken buluyorsunuz. Nathan sevgilisi ile tartışırken siz de duygulanmaya başlıyorsunuz, dramatik bir anda kamera karakterlerin gözlerindeki hüznü yansıtırken istemsiz bir şekilde duraksıyorsunuz. Nathan sıcaktan boncuk boncuk terlemeye başladığında sizler de odanın ısındığını hissediyorsunuz adeta. Ve belki de en önemlisi oyun bir çevreyi size sunarken kendinizi adeta orada hissediyorsunuz. Özellikle kumsalda geçen sahnelerde karakterin ayakları gerçekten bir miktar kuma batıyor. daha sonra her adım attığınızda arkanızda bıraktığınız iz adeti adım sayınızla eşit oluyor, dalgalara yakın yerde yürürseniz gelen bir dalga bu izleri bozabiliyor. Bunlar farkındaysanız hayatın ta kendisi. Zaten oyun da sizlere hayatın ta kendisinden bir kesit sunuyor. Öyle bir oyun düşünün ki kontrol dahi etmediğiniz bir çok karakterin sıradan hareketlerini bile gerçee uygun bir zaman akışında tasarlasın. Örneğin peşinizden gelen bir karaktere karanlık bir ortamda feneri yüzüne tuttuğunuzda buna gözlerini kısarak ya da eliyle yüzünü kapatarak tepki versin. Bu detaylar Naughty Dog için artık standart haline dönüştü. Last of Us ile çıtayı bu noktada yükselten firma Uncharted 4 ile gerçekliğin sınırlarına iyice yaklaşmayı başarmış. İnsan bir an durup düşündüğüne Naughty Dog gibi firmaların neden bir elin parmaklarını geçmediğini sorgulamaya başlıyor. Son sözlere gelmek lazım yavaştan. Genel değerlendirme yapmaya pek de gerek olmadığını düşünüyorum. Karşımızda duran Uncharted 4 “sadece bir oyun” denilerek geçiştirilmeyecek bir şaheser. Açıkçası bir eleştirmen olarak tarafsız ve her yönüyle eleştirel bir gözle bakmam gerekiyor ancak oyunda sadece eleştirel gözle bakıldığında dahi kötü olmuş denilebilecek nokta o kadar az ki. Bizlere de sadece Naughty Dog firmasını takdir etmek kalıyor. Ellerinize sağlık bizlere yeni neslin devrimini yaşattığınız için. Ve elveda efsane seri.


9

Artılar

  • Oyun hala çok güzel gözüküyor
  • PC de oynamak farklı bir keyif veriyor

Eksiler

  • Serinin diğer oyunlarına göre daha düşük tempo