Tehlikeli Yolculuk Kaldığı Yerden Devam Ediyor…

Bioware denildiğinde aklımıza ilk gelen oyun türü kesinlikle FRP dir. Fantezi rol yapma oyunları ile oyun dünyasında nam salan efsane markanın FRP türündeki son yapımı Dragon Age: Inquisition ilk duyurulduğunda açıkçası ikinci oyundan dolayı biraz ön yargı oluşmadı değil. Ama bu süre oldukça kısa sürdü. Oyun hakkında ilk detaylar gelmeye başladıkça gerçekten ilginç bir hikâyesi olan, karakterleri oldukça farklılık gösteren, dövüş sisteminin yapısı bakımından soğuk kış günlerinde keyifle oynanacak bir yapım gibi durmaya başlamıştı. Nihayet Dragon Age: Inquisition üzerimdeki Lords Of The Fallen etkisinin de vermiş olduğu vur, kır parçala güdüsünü sonuna kadar kullanacağım hissini bana vermeye başlamışken inceleme fırsatı buldum. Bakalım Bioware’nin Fantezi rol yapma deneyimi parmaklarda nasıl bir tat bıraktı.

Dragon Age: Inquisition hikâye olarak daha önce pek alışık olmadığımız bir başlangıca sahip. Oyunda dört farklı ana ırk bulunuyor. Dwarves, Elves, Humans ve Qunari’ler Irkımızı seçtikten sonra karakterimizin saldırı sınıfını seçmemiz gerekiyor. 2 Farklı Warrior seçeneği yanı sıra, Mage veya Rouge seçebiliyorsunuz. Tabii ki seçtiğiniz karaktere göre oynanış tamamıyla değişiyor. Karakterimizin ana özelliklerini seçtikten sonra oyunun en can alıcı özelliklerinden biri olan karakter tasarım ekranına geçiyoruz. Burada bizi en başta karakterimizin cinsiyetine karar vereceğimiz ekran karşılıyor. Erkek ya da kadın seçeneğini yaptıktan sonra tüm detaylarına kadar girmekten benim kadar hoşlanan biriyseniz en az yarım saatinizi harcayacağınız bir karakter tasarım evrenine adım atabilirsiniz. Evet, arkadaşlar şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Bioware işi biraz abartmış bu kadar detaya ineceklerini tahmin bile edemezdim. Karakterinizin sadece baş bölümünü tasarlamanız bile ciddi bir zaman alıyorken bir de tüm vücudun detaylı tasarlanabildiğini görünce kendimi yeni Sims oyununda zannettim. En ince ayrıntısına kadar Oluşturduğumuz karakterin oyunun tüm ara videolarında birebir yansıtıldığını da belirtmeliyim. Dragon Age:Inquisition, Dragon Age 2’den sonraki olayları hızlıca ele alıyor. Mage ve Templar olarak bilinen iki ayrı sınıfın uyumsuzluğuyla ortaya çıkan sivil savaş, gökten inen ve zebanilere ayrı bir boyut kapısı oluşturan yeşil bir portalla bölünüyor. Tüm dünya bunun etkisinde zebanilere karşı savaş verirken biz de hayatta kalanlardan biri olarak beliriyoruz. Ancak yine “seçilmiş kişi” ögesi devreye giriyor ve bu yeşil portalı mühürleyebilecek gizemli bir gücümüz olduğu meydana çıkıyor.

Dragon Age:Inquisition yapısı itibariyle açık dünya türünde oynanışa sahip. Bu özgürlük devasa harita göz önüne alındığında mükemmel bir hissiyat yaratabiliyor. Gerçektende oyundaki çevresel etkileşim oldukça çeşitli tutulmuş. Gece gündüz döngüsününde bulunduğu yapımda karanlık ormanlardan sulak arazilere kadar, korku dolu mağaralardan sakin şehirlere kadar pek çok alanı ziyaret ediyoruz. Oyunun karanlık dakikaları gerçekten başarılı şekilde uyarlanmış. Gece bir ormanın içinden geçmek durumunda kaldığınızda yanınızda meşaleniz ya da gaz lambanız yoksa vay halinize. Zaten oyunun en başından sonuna kadar karşılaştığınız envayi çeşit gün yüzü görmemiş yaratık tasarımlarını göze aldığınızda kapkaranlık ve ıssız bir ormanda ışık kaynağı olarak ilerlemeniz mümkün görünmüyor. Oyun bu açıdan gerçekçiliği çok iyi hissettiriyor. Tabi açık dünya olmasının bir takım dezavantajları da yok değil. Oyunda tüm yolculuğu yürüyerek yapıyorsunuz. Gerçi bazı noktalarda bölgeler arası ışınlanma imkanınız bulunuyor ama bu yöntem oyunun yapısı itibariyle biraz külfetli oluyor. Bu sihirli taşları kullanarak yapılan yolculuklar için sizden yüksek geçiş ücreti isteniliyor. Bu durumlarda Red Dead Redemption’da ki gibi bir ıslık çalıp atınızın hazır olmasını öyle çok istiyorsunuz ki…