Orta Dünya’ya Dönüyoruz…

J.R.R Tolkien tarafından kaleme alınan “Yüzüklerin Efendisi” serisi fantastik roman dünyasını kasıp kavurmuştu. Daha sonra aradan uzun zaman geçmişti ki Peter Jackson adeta bu muhteşem başyapıta sihirli bir dokunuşla can verdi ve sinema dünyasının gelmiş geçmiş en başarılı yapımlarından biri ortaya çıktı. Oyun dünyasında maalesef bu başarıyı yakalayamadı. Bugüne kadar birçok Orta Dünya’yı konu alan oyun çıkmasına rağmen hiç biri beklenen kaliteyi yakalayamadı. İşte umutların tükenmeye başladığı bu noktada karşımıza Monolith Productions tarafından geliştirilen Middle-Earth: Shadow of Mordor çıktı. Oyunun dağıtımını üstelenen firmaysa hepimizin bildiği bir firma olan; Warner Bros. Interactive Entertainment üstlenmiş durumda. Peki, yapımcı firma olan Monolith Productions’ı nereden mi tanıyoruz? Evet, bunu belki bazı bilmeyen arkadaşlarımız olabileceğini düşündüğüm için açıklama gereği duyuyorum. 90lı yılların sonlarından beri aktif olan firmayı, çok genç olmayan oyuncu arkadaşlarımız; Aliens versus Predator, No One Lives Forever veya Tron oyunlarından hatırlayacaklardır.

Middle-Earth: Shadow of Mordor’ın hikâyesinden kısaca bahsetmek gerekirse Talion, eşi ve oğlu Kara Kapı’da bir Ork baskınında orklar tarafından feci şekilde öldürülür. Fakat Talion’u kadim zamanlardan lanetlenmiş bir Hayalet esir alır. Bundan böyle Talion fani bedeniyle gerçek dünyada hareket edecek ve Hayalet’in yetenekleriyle birlikte hem kendinin hem de hayaletin intikamını almak için o Ork senin bu Uruk benim kesmedik boğaz bırakmayacaktır. Talion’un laneti ölememektir, ölmek için, kendini sonsuza dek bağlandığı karanlık Mordor topraklarından kurtarmak için ailesini öldüren Kara Komutanları ortadan kaldırmalı ve Karanlık Efendiyle yüzleşmelidir.

Middle-earth: Shadow of Mordor temelde aksiyon ve gizlilik türünü harmanlayan bir açık dünya oyunu. Oyunda eski bir Gondor Ranger’ı olan Talion’u yönlendiriyoruz. Shadow of Mordor bize açık bir dünya vaat ediyor. Kocaman görünse de aslında o kadar da kocaman olmayan iki parçalı bir haritamız var. Bu haritada Barad-Dur’dan Mordor’un çorak olmayan toprakları Nurn’e kadar ziyaret edebileceğimiz birçok mekân mevcut. Bu mekânlar dâhilinde senaryo görevlerinin haricinde yapabileceğiniz oldukça eğlenceli görevlerimiz de var tabii ki. Harita bölüm bölüm olduğundan bu görevler de haritaya dengeli şekilde yerleştirilmiş.

Sadece hikâye modu barındıran bu açık dünya yapım için hızlı bir benzetme yapmam gerekirse kabaca Batman: Arkham ve Assassin’s Creed serisinin Orta Dünya hali diyebilirim. Evet, oyunumuz Batman ve Assassin’s Creed oldukça esinlenmiş. Hatta esinlenmenin ötesine gidip, birebir oynanış mekanikleri almış diyebiliriz. Ama birebir kullandığı bütün oynanış dinamiklerini onlar kadar zaman zaman onlardan çok daha iyi yaptığı gerçeğini asla göz ardı etmiyoruz.

Oyunun dövüş sisteminden bahsetmek. Öncelikle dövüş sistemi olarak oyun yine Batman oyunlarını oldukça anımsatıyor. Bu elbette kötü bir şey değil, Batman n özellikle son oyunlarında iyice geliştirilmiş olan kalabalık düşman gruplarıyla gerçekleşen dövüşler oldukça etkileyiciydi. Burada da aynı şekilde oldukça hızlı ve çeşitli kombolara dayalı bir dövüş sistemi bizleri bekliyor. Zaten demin de bahsettiğim gibi genel yapı itibariyle kalabalık ork gruplarına karşı savaş verdiğimiz bir oyunda, bu tür bir dövüş sistemi kullanılması oldukça isabetli bir karar olmuş.