Kara Şovalye Yükseliyor…

Süper kahraman denince aklımıza Superman, Batman, Spiderman, Iron Man,Hulk, Thor gibi isimler gelir. Lakin içlerinden bir tanesi var ki o, diğerlerinden biraz farklı. Her şeyden önce onun hiçbir süper gücü yok. Temelinde o sadece bir insan, ancak maskesini takıp pelerinini giydikten sonra bir süper kahramana dönüşüyor. Batman ’in üzerine kurulu onlarca oyun yapıldı bu zamana kadar, bunların çoğu kalitesizdi ve beğenilmedi. Aradan sıyrılanlar oldu elbette ancak yine de beklenilen kalitede bir Batman oyunu oynayamadık. Rocksteady Studios’un önderliğinde, 2009 yılında piyasaya sürülen Batman: Arkham Asylum ise hepsinin ötesinde, şüphesiz en iyi Batman oyunuydu. Yeni nesil grafikler, akıcı oynanabilirlik, neredeyse kusursuz dövüş sistemiyle otoritelerden yüksek puanlar almayı başarmıştı. 2011 yılında Arkham City ise, bu başarı çıtasını daha da yukarılara taşımayı başaran Rocksteady Studios. Yıl 2013 olduğunda, yeni bir yapımcıyla karşımıza gelen Arkham Origins
 

 
Arkham Origins, adından da anlaşılacağı üzere, bir geriye dönüş, bir başlangıç oyunu. Böyle oyunlarla karşılaştığımda, aklımda hep şu soru belirir: “En güncel oyunda birçok hareket, tecrübe ve silaha alışmıştık. Ama bu başlangıç oyununda, bunların çoğunu görmeme şansımız da var. O halde bizi daha hantal ve dolayısıyla daha zevksiz bir oyun bekliyor olabilir mi?” Bu soru, Arkham Origins’te cevabını “evet” olarak almıyor. Kâğıt üzerinde daha tecrübesiz bir karakterimiz var belki, ama dövüş sisteminden tutun da kullandığı silahlara, dedektif moduna kadar oldukça zengin bir Batman ‘imiz var yine. Dolayısıyla bir önceki oyunla bu oyunun envanterine baktığınızda, pek sıkılacağınızı sanmam. Diğer oyunlarda olmayıp da bu oyunda yer alan silah, geliştirmeler ve araçlar da mevcut.

Batman: Arkham Origins, ilk iki Arkham oyununun öncesine giderek Batman’in ikinci yılını anlatıyor. Batman’in nasıl Batman olduğunu değil, nasıl diğer oyunlarında olduğu gibi bilge bir kişiliğe büründüğünü görüyoruz. Oyunun başında Batman’in diğer önceki oyunlardan çok daha farklı bir kişiliğe sahip olduğunu çok rahat anlıyorsunuz. Arkham Origins’te olaylara soğukkanlılıkla yaklaşan Batman’den eser yok. Bu seferki Batman’imiz oldukça hırslı ve saldırgan.
 

 
Black Mask tarafından, geceleri suçluların korkulu rüyası olmaya yeni başlamış, genç Batman’in kellesine 50 milyon dolarlık bir ödül konuluyor ve bu ödülü almak için aralarında Deathstroke, Bane ve Killer Croc gibi tanıdık isimlerin de bulunduğu 8 suikastçı Batman’in peşine düşüyor. Bu tek gecelik av partisinde biz ise Batman olarak, tüm bu olayların arkasındaki isim olan Black Mask’e ulaşmak için yola çıkıyoruz. Ayrıca Joker ve Penguen gibi Batman’in diğer azılı düşmanları ve Komiser Gordon gibi gelecekte dostu olacak karakterlerle de oyunda ilerledikçe yolumuz kesişiyor.

Arkham Origins’in hikâyesi serinin karanlık yapısını bozmuyor. Aynen bir önceki oyunda olduğu gibi pek çok tanıdık kötüyü de sahneye çıkarıyor; Deadshot, Bane, Penguin, Mad Hatter ve Anarky gibi seride yer alan pek çok kötü hikâyede karşınıza çıkıyor. Hikâyenin temposu ise yerli yerinde ancak zaman zaman ana görevler öyküyü ayakta tutacak güçte görünmüyorlar, Batman için önemsiz gözüken ve en fazla yan görev olabilecek şeyler rütbe atlayıp ana göreve dönüşebiliyorlar. Öykü derinliği ve sizi sarıp sarmalama yeteneği olarak bir değerlendirme yapmam gerekirse Arkham City’i daha yetenekli bulduğumu söyleyebilirim.