Kim ne derse desin AC serisi hikaye kurgusu bakımından oyun dünyasının en başarılı serilerinden biri. Bu yargım AC 3’te de aynen geçerli. Ubisoft’un en büyük yapımlarından biri olan AC 3, hikaye olarak mükemmele yakın bir anlatıma sahip. Oyun o kadar dolu dolu ki tarihin en önemli anlarına an be an şahitlik ediyoruz. Hemen belirteyim tüm yan görevleri de yapmaya kalkıştığınızda oynanış süresi 40 saati geçiyor. Bu kadar geniş ve kapsamlı bir yapımın metin yapısını bir düşünün.
Daha önceki oyunlarda dolaştığımız mekanlar dünyanın da en nadide eserlerini barındıran şehirlerdi. Mükemmel bir mimariye sahip olan Floransa, Roma ve İstanbul’dan sonra geniş ve soğuk düzlükler, karlı ormanlar ve daha tam oluşmamış kasabalar sizleri tatmin etmeyebilir, ancak iki gram genişlik görmek için dam tepelerinde dolaşmaktan da sıkılmaya başlamıştık. İşte AC 3 sahip olduğu mekan tasarımları ve hikayenin büyük bir kısmının geçtiği ormanlık alanları ile serinin en ferah yapımlarından biri olmuş.
 

 
AC 3’e ilk adım attığınızda hikaye bakımından oldukça ilgi çekici detaylar sizleri bekliyor. Bu detaylardan bahsederek tüm keyfi kaçırmak istemiyorum. Ancak şunu bilin ki oyun başlar başlamaz oyunun tüm detaylarını gezip dolaşacağınız bir özgürlük sizlere sunulmuyor. Bu bakımdan bir müddet hikayenin çizdiği yoldan gitmek gerekiyor. Merak etmeyin bir müddet sonra uçsuz bucaksız Amerikan toprakları atınızın emrine amade oluyor. Bu arada hazır atımızdan bahsetmişken oyun boyunca hayati öneme sahip olan at üstündeki yolculuklardan da bahsedeyim. AC 3 serinin en geniş haritasına sahip. Bu nedenle haritadaki gezintimiz at üstünde sağlanıyor. Ancak at üstünde yaptığımız yolculuklar bazı grafiksel hatalar nedeniyle yer yer işkenceye dönüşebiliyor. Bazı görevler ise at üstündeki sürüş hünerlerimiz ile oldukça alakalı.
 

 
Belli bir dönemi anlatan AC 3, o dönemin dokusuna uygun olarak da hem görselliği hem de oynanışı şekillendiriyor. Bölgenin coğrafyasına uygun bitki örtüsünden tutunda silah çeşitliliğine kadar her şey gerçekçiliğe uygun şekilde tasarlanmış. Yeni kahramanımız Connor kızıldereli soyundan gelmesi nedeniyle doğuştan bazı yeteneklerle donatılmış. Serinin daha önceki oyunlarında görmediğimiz kadar kıvrak bir oynanış bizlere sunuluyor. Kahramanımız önüne çıkan engelleri aşarken fizik kurallarının imkan verdiği ölçüde bir takım vücut hareketleri sergiliyor. Ayrıca ormanlık arazide ilerlerken ağaç dallarının üzerinde düz yolda ilerlermiş gibi bir kabiliyete de sahibiz. Şaka bir yana bu çevre etkileşimi oldukça iyi düşünülmüş. Ancak burada hemen eleştirimi yapayım. Daha önceki oyunlarda da sıklıkla karşımıza çıkan her bulduğu yere tırmanma dürtüsü düz yolda yürürken bile garip hareketler yapmamıza neden olabiliyor.